Geçtiğimiz yaz Emre’yle aramızda şöyle bir dialog geçti:
-Bade sana bir şey söylemem lazım
-Noldu?
-Benim iç sesim yok…
-Nasıl yok?
-Baya yok sessizlik
-Vardır yaa
-Yok
-Nasıl yok yaa?!!
O gece rüyamda iç sesim yoktu ve tüm rüya büyük bir sessizlik içindeydi. Mahvoldum. Ama sonra bunu (aylarca) tartışınca Emre’nin bir çeşit lütfa sahip olduğunu anladım. (Tanımayanlar için kendisi dünyanın en sakin ve dengeli insanlarından biri). Özellikle benim iç sesim bu kadar sabotajcı ve düşmanken…
Google’a nüfusun kaçının iç sesi var diye sorunca şu veri çıkıyor:
Biz ilk bunu araştırmaya başladığımızda oran %3-5 arasıydı bu veri ne zaman değişti ne oldu anlamadım. Neyse. Emre’nin olmayan iç sesi üzerine tartışmak benim susmak bilmeyen iç sesime karşı farkındalığımı inanılmaz arttırdı. Uyuyan devi mi uyandırdım ya da devi yok sayan köylülerin gözünü mü açtım bilmiyorum. Hala tam anlayamamakla beraber iç sesi olmayanların daha huzurlu olduğuna inanmak istiyorum. Emre’nin keşkesi yok mesela. Siz nasılsınız bilmiyorum ama benim kafamın içinde sürekli ama sürekli beni yargılayan, eleştiren ve yetersiz gören bir iç ses var. Productivity ile kafayı bozmuş bir iç ses. Benim bu kadar yargılanmaya rağmen bir şeyler üretebilmem de mucize gibi.
İkinci şıkkı seçenlerin de net yok bu arada. Aylardır o kadar insana sordum ki bu soruyu artık cevapları da analiz edebiliyorum. Benim en büyük dertlerimden biri de kaptanla evli olduğum için mi bilmiyorum ama iç sesimin beni sürekli deadlinelar ve zamanla tehdit etmesi. Sürekli bir şeylere ne kadar sürem kaldığını hesaplayıp kendimi strese sokan iç sesime buradan selam olsun.
Uzun zaman sonra iç sesimle kavgamda fark yaratan bir şey oldu. Sanatçı’nın Yolu kitabına başladım ve sabah sayfaları pratiği garip bir şekilde iç aniden etkisini gösterdi. Sabah sayfalarının ne olduğunu bilmeyenler için kitabın yazarı sizden her sabah kalktığınızda ilk iş olarak el yazısı 3 sayfa yazmanızı istiyor. Ben sabahları sanki kafamın içinde bir kaç tane televizyon açık kalmış gibi uyanan biriyim. O yüzden de huzursuz ve karmaşa içinde uyanıyorum, kendimi toparlamam zaman alıyor. Sabah sayfaları da kafamın sakinleşmesine, iç sesimin düşünlerini bir yere kusmasına olanak sağladı (gibi gözüküyor şimdilik). Geçen de Kendine Ait Bir Oda podcastinde Yasemin sabah sayfalarını “çöpü çıkartmak” olarak tanımlamış yani o kadar ama o kadar doğru ki! Eğer benimle aynı dertten müzdaripseniz sabah sayfalarını öneriyorum.
Aslında yaratıcılığım ile iç sesim arasında bağlantı olduğunun farkındayım ama hangi noktada bu kadar düşman kesildi onu kestiremiyorum. Bir süredir de kendime yabancılaşmama sebep oluyordu iç sesim. Yukarıdaki çizimi de kendime yabancılaşmam üzerine çizmiştim. Öyle minnoş durduğuna bakmayın aynaya bakınca kendimi tanımamam konulu :)
O yüzden geçenlerde politika değişikliğine gittiğimi söylemiştim. Çiçek gibi açmak, yenilenmek, meyveye dönmeden baharın keyfini çıkarmak istiyorum. Kapalı kutularda tuttuğum yaratıcılığımı yeniden açan bir çiçek gibi düşünüyorum. Yukarıdaki çizimim de temsili budur.
Yeniden çocuk gibi hissettiğim bir aktivite buldum: çiçek toplamak. Aslında bir proje için başladım çiçek toplamaya ama sonra bağımlılık yaptı. Önce sokaktaki yabani bitki ve çiçeklerle başladım. Bayramda da Hüseyin’in köyünde çiçek toplamak için yürüyüşe çıktık ve bu buketler çıktı ortaya. Hepsini sonra kurutuyorum bu arada. Proje ile ilgili ayrıca bir yazı yazacağım.
Kısaca şu anki gündemim buketler, iç sesimi sakinleştirmeye çalışmak ve yaratıcılığımı bir çiçek olarak ele almak. Herkese kısa bir yürüyüş yapıp mahallesindeki yabani çiçeklerden buket yapmasını öneririm. Çiçek gibi açmayı bekleyenler ve benim gibi yargılayıcı iç sesi olanlar da kendine iyi davransın.
Bekleme Salonu’na başlarken sadece beni tanıyan insanlar okuyordu ama şimdi tanımayanlar da var (Merhaba! Hoşgeldiniz!). O yüzden hakkımda kısmını da düzenledim :) Bir de sonunda Bekleme Salonu için bir instagram sayfası açtım. Oradan da takip edebilirsiniz.
Bir sonraki randevumuz zanaatle sanat arasındaki ince çizgide müthiş şeyler üreten kadınlar ile.
Sevgiler
Bade
Giderayak Köşesi
Renklerin isimleri nereden geliyor?
Mondrian gibi çizmek ister misin?
Bu oyunu hatırlayanlar kimler?
Bade'cim bu iç sesi konusu ilk duyduğumda benim de beynimi yakmıştı meğer ses duymayanlar düşüncelerini görsel olarak görüyormuş beyninin içinde 🤯. Yani farklı görsellerle tanımlayanlar var ben de bir yazımda konuyla ilgili açıklayıcı bir link paylaşmıştım ama bulamadım şimdi. Hatta filmlerdeki "iç ses" kısımlarını falan film anlatımı için uydurulmuş bir şey zannediyorlarmış onlar da 😅 kendi dışındakileri bilmeyince insan 🤭 Acaba bilmediğimiz daha ne kadar farklılarımız var hala keşfetmediğimiz, ne heyecanlı ☺️
Paylaşım için teşekkürler .