Geçen hafta doğum günümdü. Dolu dolu 31 oldum. Eylül benim için hep yeni başlangıçların ayı. Ağustos sonu doğmanın güzelliği de biyolojik saatimle psikolojik yeni yılımın birbirini kucaklaması sanırım :)
Yaratıcılıktan Korkmamak yazımdan sonra üzerimdeki bu yeni dönem enerjisiyle yeni bir yazı yazmak istedim.
Korkuları bir kenara bırakıp yaratıcılığa izin vermekten konuşalım biraz da. Aylardır bir değişim dönüşüm sürecindeyim ama halen daha değişimden deli gibi korkuyorum. Güzel sonuçlar gördükçe de bu korku geçmiyor. Aksine bir şeyler benim kontrolümden çıkacak, büyüyecek, ben yine tükenip işlevsiz hale geleceğim diye bir korku salıyor beni. Tercümesi: ya bu güzel fırsatlar karşısında yetersiz kalırsam, kontrolü kaybedersem. Şans mı bu başıma gelenler… İç sesime bak iç sesime.
Ne kontrolmüş arkadaş ya… başak burcu olduğum için mi yoksa günümüzde hepimiz kontrolle biraz kafayı bozduğumuz için mi bilmiyorum ama her şeyi kontrol etmeye çalışınca değişim de olmuyor, fırsatlar da çıkmıyor. Ben o yüzden artık ipleri saldım, yaratıcılığa izin veriyorum ve alan açıyorum.
Nasıl mı?
Bir reçetesi yok ama bana iyi gelen şeylerden bahsetmek isterim.
Aklımın nasıl çalıştığını kabullendim artık.
Adhd misin değil misin sorunsalına düşen ama uzmana danışmayan kaç kişiyiz? Gecenin bir yarısı Tiktoktaki Adhd videoları sonrasında kendine tanı koyanlar burada mı? Ben tanımlara takılmadan artık sistemimin nasıl çalıştığını kabul edip kendime yüklenmemeye karar verdim. Tembel değilim. Sadece benim aklım düz bir çizgi halinde ilerleyemiyor. Multi-tasking düşünüp multi-tasking aksiyon alamayan biriyim. Bunun getirdiği tükenmişlik ile yaratıcılığımı çok körelttiğimi fark ettim.
O yüzden düz çizgide ilerlememeyi bir oyuna çevirdim. Kafamın içini de sanki bir ev gibi toplamaya başladım. Oda değil bakın, çünkü ben evi de oda oda toplayamam. Mutfağa giderken odağımı şaşırıp salonu toplamaya başlarım.
Normalde ne oluyordu: Aklıma gelen 100 tane muhteşem fikri bir anda kusup sonra hangisine yöneleceğimi bilemeyip kendimi sosyal medya kaydırmalarıyla ile uyuşturmaca. Tanıdık geliyor mu? O yüzden artık aklıma geldiği gibi fikirleri telefonuma not alıp (Todoist uygulamasını kullanıyorum) önceliklendirme yapıyorum. O anda uğraşamayacağım tüm fikirlerimi yazıyorum. Alan açıyorum. Olgunlaştırabileceğim fikirleri sonrasında ayıklıyorum. Başkalarının iş yapma biçimleri sizinkiyle aynı olmak zorunda değil. Bunu da bi hatırlatalım kendimize.
Tek başıma olmak zorunda değilim. Oyun arkadaşlarım var.
Yaratıcılık için kendini önceliklendirmen gerekiyor. Çoğumuzun derdi de zaten kendimizi önceliklendiremememiz. Yaratıcı aktiviteleri oturup tek başımıza yapmıyoruz çoğu zaman. Elime bir fırça alayım yerine mutfağı toplasam, yarının işlerine baksam daha ağır basıyor. Bu konuda alan açmak için çocukluğuma başvurdum. Arkadaşlarımı da dahil edip yaratıcı aktivite günleri düzenliyorum. Sungirl Club’dan bahsediyorum evet ama bu aslında herkesin yapabileceği bir şey. İki arkadaşını çağırıp Junk Journaling dedikleri şeyi bir akşam üstü çay eşliğinde yapın bi bakın nasıl iyi geliyor. Tek başıma oturup yapmayacağım şeyleri başkalarıyla yapmak daha motive ediyor beni. Yaratıcılığın bir oyundan ibaret olduğunu anlamak için de güzel oluyor. Yetişkin oyun grubu en sevdiğim şey :)
Yazı çalışmaları (ve astroloji)
Evi topladık, arkadaşları çağırdık. Biraz da içe dönelim. Yazı çalışmaları bu sene hayatıma giren ve sakinleşmeme, kendim üzerine düşünmeme çok yardımcı olan bir etkinlik oldu. Sungirl Club’lardaki soruları kendim yazmayı seviyorum ama kendim için kullandığım iki kaynak var. Biri Julia Cameron’ın Sanatçının Yolu kitabı. Diğeri ise Kendine Ait Bir Oda podcastinin bir uzantısı olan Yaratıcı Gökyüzü Rehberi. Son 4-5 aydır hayatım astroloji ile o kadar paralel gidiyor ki şaşkınlık içerisindeyim. Ben astrolojiye hep insan okuma üzerinden yaklaşmış biriydim ve kendim üzerine çok düşündüğüm bir alan değildi. Ama şu anda yeni bir keşif alanı oldu benim için ve oldukça eğlenceli bir hale geldi.
Yaratıcı Gökyüzü Rehberi’nde de Yasemin ve Alara gökyüzünün hareketlerinden yola çıkarak aylık rehberler hazırlıyorlar. Rehberde o ayın önemli günlerine ve temalarına göre de yazı çalışmaları oluyor. Her ay da dolunay zamanında rehberi alanlarla zoom üzerinden bir araya geliyorlar. Alara’nın anlatımı o kadar anlaşılır ki ilgisi olmayanları bile kendisine çekebilecek, öğretebilecek bir tarzı var. Yasemin ise konuları iyice pekiştiren yorumlarıyla ve zoom toplantısına özel meditasyonlarıyla bambaşka bir deneyim sunuyor. Benim için bu rehber kendime zaman ayırma anlamında çok güzel bir araç oldu. Bilmediğim bir alanda keşfe çıkmak da ayrı keyif veriyor, kendimi öğrenci gibi hissediyorum.
Kabın oldu artık pişirme zamanı
Yaratıcılığımın önünde engel olan şeylerin başında yetersizlik hissi geliyor. O yüzden buna başka bir yerden yaklaşmam gerektiğini artık anladım. Sürekli üstüne bir şeyler katma, daha fazla öğrenme, hazır hissetmeme yerine elimdekileri olgunlaştırmaya ve pişirmeye karar verdim. Çünkü diğerinin ucu bucağı yok. Elimdekileri görmek, birikimimi ortaya koymaktan çekinmemek yaratıcılığıma çok iyi geliyor. Söylemesi kolay biliyorum ama inanın sürekli yetersiz hissetmek aslında daha zor. Yetersizlik hissinin konfor alanına dönüşmesi çoğumuzun düştüğü bir durum. Oturdum yazdım elimdeki tüm şeyleri. Bana nasıl hizmet edebilirler? Elimdekilerle neler yapabilirim? Kendime ve başkalarına ne sunabilirim. Aslında neler neler varmış elimde. Bir deneyin bence.
Odaklanmak istediğiniz bir konuyu/işi seçin.
Mesela bir substack hesabı açıp yazı yazmak istiyorsunuz.
Hangi konular ilgimi çekiyor? (çünkü herkesten önce kendimizi heyecanlandıran şeyler yapmalıyız bence…)
Ben hangi konularda yazılar yazabilirim? (liste liste liste)
bu yazıları elimdeki başka nelerle destekleyebilirim? Mesela çektiğim fotoğraflar mı var, yazının sonlarında tarif mi paylaşmak istiyorum, şarkı mı önermek istiyorum…
Opsiyonel: Belki şu anda yazabilecek birikimim yok ama araştırıp şu konularda da yazabilirim. (Ben bu listeyi çok yapıyorum çünkü cesaret edemediğim fikirleri çöpe atmaktansa gündeme almama, peşinden gitmeme sebep oluyor)
Bu listeyi yapmadan iş insanın gözünde büyüyor, fikirler karmaşalardan karmaşaya sürükleniyor. Elimizdekilerden çok eksiklere odaklanıyoruz. O yüzden liste yapmak bana iyi geliyor.
Bu konuda başlangıç olması açısından yine Kendine Ait Bir Oda podcastinin bir yazı çalışmasını bırakacağım buraya. Biz grup halinde yapmıştık. Elindekilerin aslında yapmak istediklerin için ne kadar yeterli olduğunu gösteren inanılmaz bir yazı çalışması. İnsan bi kendini fark ediyor.
Görünür olmaktan korkmamak
Bu madde bir yandan sosyal medyayı da pozitif bir yerden ele almakla ilgili. Yaratımın sonucundan daha da ilgimi çeken şey yaratım süreci. Bunu sosyal medyada paylaşan insanlara da bayılıyorum. Süreç izlemeye bayılıyorum. Sonuçtan önceki süreç aslında bir yandan da kırılgan, çıplak bir alan. Belirsizlikler diyarı. Ama çok çok keyifli. Süreci paylaşmanın ve görünür olmanın yaratıcılığıma iyi geldiğini hissediyorum. Algoritmalar, sürekli içerik üretmeye dayalı yıpratıcı sistemden bahsetmiyorum. Kendimiz için dokümante etmek, bir nevi arşivciliğini yapmaktan bahsediyorum. En büyük network alanı sosyal medya olduğuna göre orada görünür olmaktan korkmadığımız zaman kendimiz gibi insanları bulduğumuza inanıyorum. Bir yandan da garipsiyorum yani sosyal medyayla ilişkimizi sağlıklı kurmak, psikolojimizi etkilemesini azaltmanın gündemimizde olmasını. Ama bunu görmezden gelmektense bu konuya kafa patlatmayı tercih ederim. En son Çisem’in vlogunu izledim. Beni 2014 yılına ışınladı Vlog izleme pratiği :) Görünür olmaktan korkmamak ve kendin için üretmenin çok güzel bir örneği olduğunu düşünüyorum bu vlogun. İzlemeniz için de buraya bırakmak isterim.
Şimdilik benden bu kadar
Bir sonraki randevumuz ya renkler ya da dokular üzerine olacak. Hangi yazımı daha erken bitirebilirsem :)
Görüşmek üzere!
Bade
“Kim kamera koydu içime” dedirtti. Şu hele: “Yaratıcılığımın önünde engel olan şeylerin başında yetersizlik hissi geliyor. O yüzden buna başka bir yerden yaklaşmam gerektiğini artık anladım. Sürekli üstüne bir şeyler katma, daha fazla öğrenme, hazır hissetmeme yerine elimdekileri olgunlaştırmaya ve pişirmeye karar verdim.”
Girmiş olduğun bu kendini tanıma yolun ve bu yolda yaptıkların o kadar heyecan verici ki, bu satırları okurken de kendimle karşılaşmak beni inanılmaz mutlu etti! Hem de "Görünür olmaktan korkmamak." başlığı altında :"
Üstelik karanlık, can acıtıcı ama aynı zamanda iyi hissettiren bu yola görünür olmaktan korka korka girmiştim. Çünkü görünmez hissetmek beni konfor alanımda tutuyordu, çocukken kendimi korumak için kurmuş olduğum koruma mekanizmam olduğunu anlayana dek. Kendimi benim değil korkularımın yönettiğini anlamıştım. Jung'un da tam söylediği gibi "Where your fear is, there is your task." Korkularımızın üstüne gidip nedenini anladığımız zaman kendimizi bulup sarılıyoruz sıkı sıkı.
Çok keyifli bir yazıydı, Sanatçı'nın Yolu kitabı da aklımda. Seninle birlikte okumam gerektiğini tekrar tekrar anlıyorum. Çok teşekkürler bu güzel yazı için canım Bade ❤️🩹